İnsanları kasıp kavuran, ayakta dahi durmalarını engelleyen bu hastalık, nasıl oluyordu da ölüme kadar sürüklüyordu?
Herkesi birer heykele dönüştüren bu hastalığın tedavisi ise mümkün değildi…
Bu gizemli ve korkutucu hastalık, I. Dünya Savaşı sırasında milyonlarca insanın yaşamını tehdit etti.
Savaşın kargaşası içinde ortaya çıkan bu hastalık, insanları hareketsizliğe mecbur bırakıyordu. Başlarda kimse ne olduğunu anlamasa da özellikle Paris Hastanesi’nde askerlerin tembellik ve uykusuzluk şikâyetinin olması bu hastalığın habercisi oldu.
İnsanlar birdenbire baş ağrısı ve halsizlikle sarsılmaya başladılar. Ardından gelen uykusuzluk ve hareketsizlik de cabasıydı. Doktorlar, sebebini araştırırken Almanların kullandığı kimyasal silahlardan kaynaklandığını düşünseler de o dönemler İspanyol gribi furyası, uyku hastalığının önüne geçmişti.
1917’de Avusturyalı Doktor Constantin Von Economo, bir rapor vererek hastalığın belirtilerine ışık tuttu.
Raporuna göre uyku hastalığı, halsizlik ve uyku hâli ile başlıyor; daha sonra tıpkı bir heykel gibi hareket etmeyi engelliyordu. Bu rapordan tam birkaç yıl sonra bu hastalık veba gibi yayılmış, her üç kişiden ikisinde görülmeye başlanmıştı.
Zannedilenin aksine hastalar, etrafta olup bitenin bilincinde oluyorlar fakat bu durum karşısında herhangi bir tepki geliştiremiyorlardı. Özellikle semptomları da herkeste bir olmuyordu. Gruba ayrıldığında ilk grubu sürekli uyku halinde olanlar, ikinci grubu uyuyamayanlar ve üçüncü grubu da heykel gibi kalanlar.
1915-1940 yılları arasında Avrupa ve Amerika’da birçok ülkeden insanlar, bu hastalığa yakalandı.
Hastaların %40’ı uykusunda öldüğü, %25’inin hareketsiz bir şekilde bitkisel hayatta gibi yattığı, geri kalanların ise iyileşebildiği biliniyor. İlk vakadan tam 10 yıl sonra da hastalığın sona erdiği biliniyor.
Peki bu hastalığa sebep olan neydi? Aslında bu sorunun cevabı bugün bile net değil. Hastaların incelenen beyinlerinde biçimsel ve renksel değişiklikler yaşandığı gözlemlendi. Bu da hastalığın nörolojik ve fiziksel bir etkisinin olduğu anlamına geliyordu.
Başlarda bakteriyel ya da genetik olduğu düşünülse de bu teori kolaylıkla çürümüş.
Çünkü zamanla her yere yayılan hastalık, doktorların tüm teorilerini elinde patlatmış. Hastalığın hayvanlar üzerinde gerçekleştirilen deneylerinden ise bir sonuç alınamamış. Dolayısıyla hastalığı neyin tetiklediği, nasıl bulaştığı hâlâ muamma.
Beyinde gerçekleşen değişiklikler sebebiyle hastalığın Parkinson benzeri bir şey olduğu düşünülerek hastalarda Parkinson ilaçları denenmiş, birçok ilacın ise senelerdir uyuyan insanlar üzerinde etkili olduğu gözlemlenmiş.
Bugün ise seneler önce ortaya çıkmış bu hastalık tıp tarihinde gizemini korumaya devam ediyor.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: